KATLİAMLARIN SORUMLUSU AKP İKTİDARIDIR

28.08.2013
M.Sabri GÜL
KATLİAMLARIN SORUMLUSU AKP İKTİDARIDIR

Ortadoğu?da son iki yıl içinde cereyan eden olaylar zinciri yeni dengeleri ve oluşumları beraberinde getiriyor. Bu değişim hem ABD AB Rusya?nın Ortadoğu politikalarında ciddi bir değişime ve çıkar çatışmalarına yol açıyor hem de Türkiye Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin iştahını kabartıyor. Özellikle Türkiye?nin Ortadoğu?nun dönemsel kriz süreçlerinde yeni Osmanlıcılık hayallerini sıklıkla hortlatması ve bu politikalarını hayata geçirmek için her türlü derin ve kirli ilişkiler ağını kullandığı bilinmektedir. 1. Körfez krizi sırasından Süleymaniye ve Erbil?e Kızılay adıyla kendi özel kuvvetleri yanı sıra Paramiliter güçlerini yerleştirdiği biliniyor. Hatırlanırsa o günlerde Özal?ın sık sık kullandığı bir deyim vardı ?bir koyup üç alacağız? 
Ortadoğu?da ne zaman bir kriz yaşansa Türkiye her türlü kirli ilişkileri kullanarak buralarda kriz ve kaosları derinleştirmeye çalışıyor ve uluslararası ilişkiler bakımından da bu politikalarını hayata geçirmek içim emperyal güçlerin emir ve talimatları doğrultusunda hareket etmekten de geri durmuyor. Ortadoğu?da Tunus ile başlayan Kaos Mısır ve Libya?nın ardından Suriye?de halen devam ediyor. Tunus ve Mısırdaki kaos ve kriz yönetimini tamamen ABD?nin insiyatifine bırakan Rusya Libya?daki oldu bittiye hazırlıksız yakalandı. Ancak hem Suriye ile olan ilişkileri hem uluslararası denge ve güç politikaları gereği hem de kendi bölgesel ve küresel çıkarları gereği Suriye politikasında ABD ve AB ile Türkiye ve Suudi Arabistan?ın desteklediği Suriye Muhalefeti olarak tanımlanan gruplara karşı Esad?ın yanında yer aldı ve bu politik tutumunu uluslararası siyasal ve politik ilişkilerde de açıkça deklere ederek sürdüre geldi. Bu politik tutumun bir sonucu olarak emperyal güçlerin Suriye politikası Mısır ve Libya?daki kadar kolay sonuç vermedi. 11 Eylül sendromunu yaşayan ABD ÖSO içinde yer alan El Nusra ve El Kaide çetelerinden ötürü lojistik silah ve mühimmat desteğini ile parasal yardımlarını ciddi anlamda geri çekmiş sadece Suriye?de krizi canlı tutabilecek düzeyde yardımlarını sürdürmektedir. 2013 yılının başından itibaren Esad ÖSO kontrolünde bulunan bir çok kentin yönetimini ele geçirdi. Bunun bir sonucu olarak kesin olmasa bile örtülü olarak Esad?a karşı yenilgiye uğrayan bu bindirilmiş katil kıtaları Esada karşı savaşmayı bir tarafa bırakarak kendi öz dinamikleri ile ayakta duran ve kendi demokratik yönetim ve kurumlarını oluşturmaya çalışan Rojavaya (Batı Kürdistan) yönelmeye başladı.  Bu çeteler ve terörist gruplar Türkiye içerisinde oluşturulan kamp ya da askeri üslerde eğitilmekte AKP ve Cemaat tarafından gerekli parasal yardımlar ve lojistik destekleri sağlanarak ambulans ilkyardım vb görünümlü araçlarla sınırın öbür yakasına taşınarak Kürtlere karşı cepheye sürülmektedir. 
Son günlerde ise hem Türkiye?nin hem de ÖSO içinde yer alan El Nusra ve El Kaide çetelerinin bir takdik değişikliğine gittikleri anlaşılıyor özellikle siyasi alanda PYD ve silahlı alan itibariyle de YPG?ye karşı ciddi bir başarısızlık yaşayan bu terörist gruplar sivil alanlara yönelerek sivil ve savunmasız kadın çocuk ve yaşlıları rehin alma öldürme ve tecavüz olaylarına yönelmeye başladılar. Şüphesiz bu kendilerinden yöneldikleri bir tutum değil özellikle yeni Osmanlıcılık hayallerini Davutoğlu üzerinden canlı tutmaya çalışan AKP iktidarı ve Türkiye Devletinin olduğu kuşkusuzdur. El Kaide?ye yakın İslamcı grupların yaklaşık olarak bir ay önce Serekaniye?ye yönelik başlattığı saldırılardan sonra Davutoğlu?nun ?El Nusra bizim dostumuzdur? açıklaması, saldırının arkasında Türkiye?nin olduğunu ortaya koyan küçük bir veridir.  Daha başından beri, sınır bölgelerini El Kaideci örgütlere sonuna kadar açan Türkiye, söz konusu katliamlarda örgütleyici bir güç olarak rol alıyor. AKP iktidarının Türkiye Devletinin askeri ve sivil bürokrasisi ve medyasında tek satır haberin yer almaması bu taktiksel derinliği günyüzüne çıkarmış durumdadır. Türkiye?nin en büyük korkusu, kendisine komşu olabilecek ikinci bir Kürdistan?ın kurulmasıdır. 800 km?ye varan ?yeni? bir Kürdistan?ın varlığı Türk devletinin ünlü ?kırmızı çizgilerin? bütünlüklü olarak tasfiye olmasıdır. Bu bakımdan, Türk devleti, Kürtlerin özgürleşmesini sağlayacak her politik ve toplumsal hamleye karşı bütün askeri ve politik gücünü kullanmaktadır. Bölgesel denklemin karmaşıklığı nedeniyle bu sürece doğrudan müdahale edemiyor ve bunun yaratacağı politik riskleri göze alacak durumda değil, bu nedenle daha çok bölgede konumlandırılmış İslamcı örgütleri kullanmakta ve yönlendirmektedir.  
Rojava?nın coğrafik yapısı, bugünkü jeo-politik konumunu çok önemli oranda arttırmış bulunuyor. Sadece Suriye?nin iç politik yapısı ve bölge ülkeleri bakımından değil aynı zamanda Kürtler bakımından da son derece hayati bir öneme sahiptir. Batı Kürdistan?ın özerkliğinin ilanı bölgesel alandaki bütün dengeleri değiştirecektir. Özellikle Kürtlerin stratejik konumu ve rolü tahmin edilenden çok daha fazla artacaktır. İki ?özerk? Kürdistan arasında kurulacak olan ilişki, stratejik oluşumların merkezinde önemli bir rol oynayacaktır. Bu bakımdan Rojava Kürdistan?a yönelik her saldırı, bütün Kürtlere yönelik bir saldırıdır. Hiç bir politik ayrım yapılmadan bütün Kürtlerin bu katliama sessiz kalmaması ve tepki göstermesi gerekir.
Kürtler geçmişin katliam yok sayma politikaları ve mücadele deneyimlerinden dersler çıkararak Rojavaya sahip çıkmalıdır. Kürtlerin hangi politik eğilimi olursa olsun, bu katliama karşı birlikte hareket etmesi önemlidir. Ayrıca Güney Kürdistan Yönetimine çok önemli sorumluluklar düşüyor. Rojava Kürtlerini çok aktif olarak desteklemelidir. Politikasını belirlerken yönünü Türkiye?ye değil, Rojava Kürtlerine çevirmelidir.
Bu topraklar çok dramlar trajediler yaşadı tavuklarımızın birbirine karıştığı Ermeni komşularımızın kardeşlerimizin bir dönem bize adının anılması yasaklandı yada onlara her türlü aşşağılama ve hakaretler yağdırmalar mübah sayıldı Koçgiri, Piran Geliyé Zilan Dersim Maraş, Çorum Halepçe Sivas Gazi ve Roboski Reyhanlı katliamları belleğimizde ve hafızalarımızda bütün canlılığı ile dururken bu gün Rojava?da yanı başımızda meydana gelen katliamlara sesszi kalmak hiçbir isnai ve ahlaki değerle bağdaştırılamaz hiçbir inanç ve kutsallaştırılmış değer bu katliamı meşrulaştıramaz
BU KATLİAMA KARŞI SESİMİZİ YÜKSELTMEK ÖFKEMİZİ DİLLENDİRMEK İÇİN KÜRT, ALEVİ, DEMOKRAT, SOSYALİST, KOMİNİST, MÜSLÜMAN, YAHUDİ ERMENİ OLMAMIZ GEREKMİYOR BÜTÜN KATLİAMLARDA OLDUĞU TOJAVA KATLİAMINADA KARŞI ÇIKMAK İTİRAZ ETMEK SESİNİMİZ YÜKSELTMEK İÇİN İNSAN OLMAMIZ VE AHLAK VE VİCDAN SAHİBİ OLMAIZ YETERLİ BİR NEDENDİR DİYE DÜŞÜNÜYORUM

MEHMET SABRİ GÜL
BURSA

Yorum Yaz