Aydınlar: Utançla yaşamak istemiyoruz

Aydınlar: Utançla yaşamak istemiyoruz
İSTANBUL - Aralarında '96 ölüm orucu döneminde arabuluculuk yapan Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli ve Mehmet Bekaroğlu'nun da bulunduğu çok sayıda aydın, açlık grevindeki tutsakların taleplerinin kabul edilmesini istedi. Başbakan Erdoğan'ın "yiyorlar, şov" gibi açıklamalarına sert tepki gösteren aydınlar, muhatabın Başbakan olduğunu, ölümlerden de Başbakan'ın sorumlu olacağını söyledi.

Taksim Hill Otel'de düzenlenen basın toplantısına, usta yazar Yaşar Kemal, Mehmet Bekaroğlu, Zülfü Livaneli, Murathan Mungan, Yıldız Ramazanoğlu, Mustafa Alabora, Fatma Gök, Gençay Gürsoy ile çok sayıda siyasetçi katıldı.

YAŞAR KEMAL: BİR NESLİ YOK EDECEKLER

Yaşar Kemal, 1996 ölüm orucu sürecinde Mehmet Bekaroğlu ve Zülfü Livaneli ile arabuluculuk yaptıklarını hatırlatarak, o zamanlar bir araya geldiklerinde bu kadar kalabalık olmadığını söyledi. Kemal, şöyle devam etti: "Ölümlerle karşılaştık. Birinci ölümde biraz galip geldik hepimiz, ikinci ölümde çok uğraştık birkaç kişi daha vardı yanımızda, uğraştık, uğraştık, uğraştık... Bu çocuklara çok zulüm yapmışlardı ve çocuklardan bir kısmı öldü, bir kısmı kaldı. O devirde yine devletin başında olanların hepsinin suçu vardı, bugün de var. Bugün açlık grevleri tutanların oğulları, babaları da bu mücadelede taraf olacak, bir nesli yok edecekler. Fazla söyleyemiyorum, söylemek de istemiyorum."

Yaşar Kemal, konuşmasının dışında eşi aracılığıyla basın mensuplarına dağıttığı metinde, "Bir insanın açlıktan ölümünü izlemek acıların en büyüğüdür. Bu, insanlığa hiç bir zaman yakışmaz. Bugün insanların ölüm pahasına talep ettikleri demokrasiler de, insan haklarının içindedir. Çözümü mümkünken, ölümler engellenmezse vebali iktidarın, muhalefetin, medyanın ve hepimizin olacaktır. Barış, bu ülkede herkesin özlemi ve hakkıdır. Barışın önüne yeni engeller konulmasına karşı çıkmak, barışın önünü açmak, hepimizin işi olmalıdır. Bunun için içtenlikle uğraşan herkese şükran duyarım."

BEKAROĞLU: ADIM ATMAYANLAR ÖLÜMLERDEN SORUMLU OLACAK

Mehmet Bekaroğlu ise konuşmasına "Kendimi çok yorgun hissediyorum, ne söyleyeceğimi bilemiyorum" diye başladı. '96 ve 2000 ölüm oruçlarını hatırlatarak, "Bir ülkede hak arama aracı olarak ölüm oruçlarının seçilmesi, buna mecbur kalınması çok acıdır. Türkiye maalesef hala bu noktada" diyen Bekaroğlu, yetkililerin adım atmasını beklediklerini ifade etti. 

Başbakan Erdoğan ve hükümet yetkililerinin açıklamalarını eleştiren Bekaroğlu, bugün bile atılacak bir adımla bu sorunun çözülebileceğini kaydetti. 

Bekaroğlu, ilkesel olarak ölüm oruçlarının siyasetin aracı olarak kullanılmasına karşı olduğunu dile getirdi, "Ancak bu bizimle ilgili değil. Biz bunu anlıyoruz, yoksa tasvip etmiyoruz. Hapishanede hak aramanın başka bir aracı kalmadı" diye konuştu.

Mehmet Bekaroğlu, bugünkü açlık grevlerinin taleplerinin siyasal talepler olsa da yerine getirilmeyecek talepler olmadığını söyledi, 14 aydır devam eden tecritin kaldırılabileceğini, anadilde savunmanın da zaten AKP Hükümeti'nin gündeminde olduğunu anlattı. Bekaroğlu, Başbakan'ın irade beyanı ile bu sorunun çözülebileceğini kaydetti, ekledi: "Bu adımı atmayanlar ölümlerden sorumlu olacak." 

Açlık grevlerinin çıkış noktasının Kürt meselesi olduğuna işaret eden Bekaroğlu, bugünkü açlık grevlerinin Kürt meselesinin temel problemlerinden olan güven sorununun çözümü için de bir fırsat olabileceğinin altını çizdi. 

'SEN MÜSLÜMANSIN, NASIL BÖYLE KONUŞURSUN?'

Bekaroğlu, "yiyorlar" diyen Başbakan'a sert tepki gösterdi: "Sayın Başbakan siz insansınız, Müslümansınız, nasıl böyle konuşursunuz? İnsanlar üç ay evvel yedikleri yemekten, efendim 'cezaevlerinde besleniyorlar, şov...' Ölümler üzerine konuşuyorsunuz, nasıl böyle konuşursunuz? Hemen bugün vazgeçin ve hemen bugün çıkın bir açıklama yapın. Bundan siz kazanacaksınız, Türkiye kazanacak, hepimiz kazanacağız." 

Bekaroğlu, "aydınlar hükümeti eleştirmek için fırsat bekliyor" eleştirisine de yanıt verdi: "Hayır aydınların böyle bir dertleri, sıkıntıları yok. İstedikleri şey ölümler olmasın." Bekaroğlu, sözlerini "Bugün Başbakan'ın yapacağı irade beyanı ile bu iş bitebilir. Sadece ölüm oruçları değil Kürt meselesinin çözümü için de psikolojik ortam oluşur" diyerek sonlandırdı.

LİVANELİ: MUHATAP EYLEMCİLER DEĞİL BAŞBAKAN

Zülfü Livaneli, "Bu toplantının yapıldığı sürede bile insanlar ölüme yaklaşıyor" dedi. Toplantıya katılma nedenini "ölümler olmasın" diye açıklayan Livaneli, şöyle devam etti: "1996'da cezaevinde ölmüş bir genci ve ölmek üzere olanları gördük. Hala rüyalarıma girer, karabasan gibi. Hangi görüşten olursa olsun insan hayatı... Bunun muhatabı ölüm orucuna yatanlar değil. Onlarla konuşarak işin çözülebileceğini zannetmiyorum. Biz diyoruz ki insan hayatı en yüce değerdir. O diyor ki, 'benim davam benim hayatımdan daha önemlidir.' Bu çok temel bir fark. Burada nasıl ikna edebiliriz. O nedenle muhatap hükümettir, daha doğrusu Başbakan'dır."

Açlık grevlerinin taleplerine de değinen Livaneli, bunlardan anadilde savunmanın zaten en doğal insan hakkı olduğunu söyledi, "Yıllardır Türkiye Kürt dili meselesinde bu kadar yasak uygulamasaydı, 147 bin insanımızı kaybetmemiş olacaktık" dedi. Livaneli, ikinci talebin de tecrit olduğunu hatırlatarak, ekledi: "Biz görüşeceğiz denildi Öcalan'la."

Livaneli, Başbakan'ın "bu konular çözüme girmiştir, dileğimiz bir an önce bırakmalarıdır" demesi yerine kuzu kebap edebiyatına sarıldığını söyledi. Livaneli, Aydın Engin'in açlık grevindeki insanların ağzından anason kokusu gelir sözlerini de hatırlatarak, şöyle devam etti: "Aman... Bu sefer de derler ki kebabın yanına bir de rakı eklediler... Amacımız hayat kurtarmak. Bazıları düşünebilir, 'ne olacak ölsünler' diyebilir. Öyle değil. Türkiye'de yıllardır yapılan her idam; Menderesler, Denizler, her zulüm, bütün bünyeyi hastalandırıyor. Orada Diyarbakır'da olan bir olay olarak göremeyiz. Toplum hastalanıyor, çürüyor." 

Başbakan Erdoğan'a seslenen Zülfü Livaneli, "Zaten kabul ettiğiniz şartları yenilgi gibi de görmeyin, demokratik toplumlarda talepler vardır. Taleplere kulak verin. Üslubu da değiştirin ve bu acılar dinsin. Başbakan'dan sonra bunu çözebilecek kimse yoktur. Ölümlerden başbakan sorumludur" diye konuştu.

ENGİN: ŞOV AÇIKLAMASI ÖLÜMLERE ÇANAK TUTUYOR

Aydın Engin, 1996 ve 2000'de açlık grevlerini en yakından izleyenlerden birisi olduğunu söyledi, 40. günden sonra soluklarda anason kokusu duyulmaya başladığını kaydetti. Engin, "Anason kokusunun duyulmasının bir tek anlamı vardır, bedende geri dönülmez sakatlıkların, Korsakoff dediğimiz hastalığın bir adım öncesindeyiz. O yüzden 'Şov yapıyorlar, yiyip içiyorlar, kuzu kebap çeviriyorlar' şeklindeki ahlak dışı söylemler, cezaevlerinden ölülerin çıkması ya da yaşayan ölülerin çıkması için çanak tutulmasıdır" diye konuştu.

AKTAN: BAKANLIK HALA YANIT VERMEDİ

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, daha önceki deneyimlerde 40. günden sonra kalıcı sorunlar, 60. günlerden sonra da ölümlerin baş gösterdiğini hatırlattı. Cezaevlerine girmek için Adalet Bakanı'ndan birkaç kez randevu talep ettiklerini ancak hala yanıt alamadıklarını bildiren Aktan, "1996 ve 2000 yılında TTB zor da olsa cezaevlerine girme koşulu bulmuş ve birçok açlık grevi yapanın bu süreçten fazla hasar görmeden çıkmasını sağlamıştı" dedi.

Aktan, hekimlerin insanları açlık grevinden vazgeçirmek gibi bir görevi olmadığının altını çizdi, "Burada insanların zarar görmemesi, yaşamın önemi ve yaşamın kutsallığı mutlaka vurgulanmalı" dedi.

MUNGAN: EZİLENLERİN SESİ OLMAK ZORUNDAYIZ

Yazar, şair Murathan Mungan, "60'a yakın kitabın üzerinde imzanız olması çaresiz, doğru ve güzel dillendirebileceğiniz anlamına gelmez. Bugün aydın, yazar, şair olduğum için değil yurttaşlık bilgisine ve hayat bilgisine sahip olduğum için buradayım" dedi. Herkesin ses çıkarması gerektiğini belirten Mungan, "Bizler yani kendilerini ifade etmek konusunda daha şanlı olan insanlar, kendilerini ifade etmek konusunda şanlı olmayan kesimlerin, kitlelerin, ezilenlerin, insanların, her kesimden mağdurun sesi sözü olmak zorundayız" diye konuştu. 

Anadil hakkının bir gün mutlaka tanınacağına işaret eden Mungan, açlık grevlerine neden olan koşulların aşılması gerektiğini söyledi. "Bir insanın kendi bedenine şiddet uygulama pahasına sesini çıkarma gayretinin tartışılabilir bir yanı olduğunu düşünüyorum. Yöntem olarak önemseyip önemsememekten bağımsız bir şey" dedi. 

Mungan, düşmanlık, hınç ve öç kültürü tesis edildiğini belirterek, bir arada yaşamak için insanların birbirini anlaması, birbirine dokunması gerektiğini söyledi.

Murathan Mungan, toplumun tüm kesimlerinin ses çıkarmasını istedi, Türkiye'de hakikati öğrenme konusunun tecrit altında olduğunu kaydetti. Gerçeklerden korkarak, yüzleşmekten çekinerek büyütülüyoruz. Farkındayım, sesim heyecanlı çıkıyor çünkü öfkemi, kızgınlığımı bastırmakta güçlük çekiyorum. Kendini ifade etmek konusunda bu kadar becerisi olan birinin çektiği çaresizliği hapishanelerde kendini ifade etme konusunda çaresizlik çekenlerle çarpıtarak tasavvur etmenizi istiyorum" diye konuştu. Mungan, kimse ölmeden farklılıkları konuşmanın zamanı geldiğini dile getirdi.

RAMAZANOĞLU: HERKES ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALI

Yıldız Ramazanoğlu ise TMK mağduru çocuklar için kısa sürede 5 bin kişinin bir araya geldiğini hatırlatarak, şimdi insanların sessizliğine tepki gösterdi. Ramazanoğlu, herkesin elini taşın altına koyması gerektiğini ifade etti. 

Ortak metni okuyan Prof. Fatma Gök, "Endişeliyiz, kaygılız, rahat uyuyamıyoruz" dedi. 96 ve 2000 ölüm oruçlarını hatırlatan Gök, bir daha böyle bir utancı yaşamak istemediklerini söyledi. Gök, taleplerin kabul edilebileceğine işaret etti, ölüm olmadan açlık grevinin sonlandırılabileceğini söyledi. Gök, Başbakan Erdoğan ve hükümet yetkililerinin duyarsızlığa son vermesini istedi.

ANF