Katliamdan direnişe Maraş

Katliamdan direnişe Maraş
12 Eylül yargılamasında Maraş Katliamı gündeme gelse de, katliamcıları aklamanın ötesine geçebilmesini ancak ezilenlerin baskısı sağlar. Maraş Katliamı'nın sadece iç bağlantıları değil, uluslararası bağlantıları da açığa çıkartılıp hesap sorulamazsa; Maraş, Sivas, Gazi, Roboskî katliamlarına yenileri eklenmeye devam eder.

İZMİR (Aydın Akyüz)- 12 Eylül darbecilerinden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılanmaya başlanmasıyla, bu yılın başından itibaren dava sürecinde Maraş Katliamı yeniden gündeme geldi. MİT'in mahkemeye yolladığı rapor tartışma yarattı. MİT, bu raporunda sadece MHP-ÜGD'li sivil faşistlerin katliamda oynadıkları rol üzerinde durdu. Raporda, askerin sorumluluğu ise sadece Maraş'a takviye kuvvet yollamakta geç kalmakla sınırlandırıyordu. Kontrgerillanın diğer uzantılarının, özellikle de Bülent Ecevit'in arşivinde çıkan katliamı organize eden MİT'in beş elemanından ise hiç bahsedilmiyordu.

12 Eylül darbecilerinin yargılandığı mahkemenin savcısı ve MHP'li faşistler ise Maraş katliamını devrimcilere yıkmaya çalışıyorlardı. Bu konudaki tek dayanakları ise katliamda yer almış sivil-faşist katil Ökkeş Şendiller'in (Kenger) yalan ve çarpıtmalarla dolu "Kanlı Oyun" kitabı.

MİT, devleti aklamaya çalışırken, MHP'li faşistler ise sadece devleti değil, katliamı devrimcilere yıkarak tüm katliamcıları aklama yolunu tuttular.
Devlet kadar sivil faşistler de suçluluğun telaşıyla hareket ediyorlar. Maraş Katliamı'nda devletin payı sır değildi, ancak Bülent Ecevit'in arşivinden çıkan bir MİT'çinin raporunda, katliamda beş MİT görevlisinin yer aldığını itiraf etmesiyle yeniden somutluk kazandı.

34 yıl geçti katliamın üzerinden. Maraş Katliamı'nı yapan onlarca sivil faşist "Kahramanmaraş Olayları" davasında aklandı. Katliamın planlayıcıları asker, polis, MİT ve MHP-ÜGD'li sivil faşistleriyle kontrgerillanın rolü açığa çıkartılmadı. Ne yargılandı, ne de hesap soruldu.

Zaman geçtikçe hafızaların zayıflığına güvenen egemenler tarihi yaşanmışlıkları, yalan ve çarpıtmalarla yeniden yazıyorlar. O yüzden yeniden anımsamak, yaşanmışlıkları öğrenmek, bu yalan ve çarpıtmalara karşı durmak zorunludur.


1978'DE FAŞİST SALDIRILARDA TIRMANIŞ


1970'lerin sonlarındaki devrimci yükselişi, karşı devrim birçok cepheden kontrgerilla saldırılarını tırmandırarak cevapladı. 1978 yılındaki devrimci ve anti-faşistlere yönelik tırmandırılan siyasi cinayetler ve kitle katliamları gelişen devrimci hareketi ezmeyi amaçlıyordu. Başkaca araçlarla sonuç alamayan devlet, kitle katliamlarını yaygınlaştırma, Sünni-Alevi çatışması yaratarak gerici bir iç savaşı körükleme stratejisi izliyordu. 1978 yılında İÜ'de 16 Mart Katliamı, Nisan'da Malatya Katliamı, Eylül'de Sivas Katliamı, Ekim'de Bahçelievler Katliamı gibi devrimci-ilericilere ve Alevilere dönük kıyımlar yapıldı. Maraş katliamı, bu kıyımın yeni ve daha bir üst aşamasını temsil ediyor.


MARAŞ KATLİAMI KONTRGERİLLA TARAFINDAN PLANLANDI


Maraş'ta katliam hazırlığı adım adım ilerletildi. Alevilerin evleri günler öncesinden işaretlendi. Edirne'den Erzurum'a, Marmara'dan İç Anadolu'ya kadar birçok ilden onlarca sivil faşist milli piyangocu ve seyyar satıcı kılığında önceden Maraş'a gelerek katliam hazırlığına katıldılar. Katliam planının ilk ayağı, 19 Aralık'ta ırkçı faşist bir filmin gösterimde olduğu sırada, provokasyon amacıyla sivil faşistler tarafından Çiçek Sineması'nın hafif bir patlayıcı ile bombalanmasıyla başladı. Ardından sinemada bulunanlar kışkırtılarak, Alevi ve solcuların işyerlerine saldırıldı. Bir gün sonra, Alevilerin ve anti-faşistlerin gittiği Akın Kahvehanesi bombalandı. 21 Aralık'ta iki TÖB-DER'li öğretmen katledildi. Bir gün sonra ise cuma namazında toplanan kalabalık kışkırtılarak, TÖB-DER'li öğretmenlerin cenaze törenine saldırıldı. Çıkan çatışmada üç saldırganın ölmesini kullanan faşistler, 23 Aralık sabahı 10-15 bin kişilik kalabalığı toplayarak Alevileri, devrimcilerin ve solcuların evlerine ve işyerlerine saldırdılar. Bulduklarını öldürdüler, evlerini, işyerlerini ateşe verdiler. Şehri tamamen kontrollerine alan saldırganlar, devam eden iki gün daha katliama devam ettiler.

Katliamda resmi rakamlara göre, 111 Alevi ve anti-faşist öldürüldü, yüzlercesi yaralandı; 552 ev, 289 işyeri ve 8 oto yakıldı ya da tahrip edildi.
Bu süreçte devlet şehri faşistlere terk ederken, katliamın daha da büyümesini engelleyen tek unsur devrimcilerin örgütlediği can feda direniştir.


DEVRİMCİ DİRENİŞ KATLİAMIN BÜYÜMESİNİ ENGELLEDİ


Katliamın ilk günü devrimci örgütler, Alevilerin ve solcuların yoğunlukta bulunduğu Yörükselim Mahallesi'nin girişine barikatlar kurarak direndi. Saldırganlar, ağır silahlarına rağmen akşama kadar mahalleye giremedi. Bu direnişe yerelde bulunan devrimci örgütlerin hepsi yer alsa da TKP/ML Hareketi ve Dev-Savaş yereldeki gücü, hazırlığı ve direnişte oynadıkları rol bakımından belirgin olarak öne çıktı.

Akşama doğru, faşistlerin temel hedefi olan Yörükselim Mahallesi halkı kışlaya geçmişti. Devrimcilerin direnişi olmasaydı faşistler Yörükselim Mahallesi'ne erken girebilseydiler çok daha fazla Alevi ve anti-faşist katledilirdi. Alevilerin daha az ve seyrek oldukları mahallelerde, Karamaraş Mahallesi'ndeki sınırlı direnişi dışta tutarsak, etkili direnişler örgütlenemediğinden kayıplar daha çok oldu. Tek tek evlerin kaleye dönüştüğü, saatlerce direnen anti-faşist ve devrimciler de az değildi.

Kontrgerilla devleti, katliamdan sonra devrimcilerden direnişin intikamını almaya çalışmış, onlarca devrimciyi gözaltına alıp ağır işkencelerden geçirmiş, katliamı TKP/ML Hareketi ve Dev-Savaş örgütlerine yıkmaya çalışmıştı. Aylarca süren işkencelere rağmen katliamı devrimcilere yıkmayı başaramadılar. CHP'nin abartılı iyimserliği halkın rehavete kapılmasına yol açmış, önceden daha etkili direniş hazırlığını olumsuz etkilemişti. Ancak devrimcilerin de eksiklikleri vardı. Devrimci örgütlerin, devletin Sünni-Alevi çatışmasını kışkırtan provokasyonlar yaparak devrimci hareketi ezmeye çalışacağını öngörmelerine rağmen, bu konuda stratejik bir hazırlığa ve kafa açıklığına sahip olmadıklarının altını çizmek gerekiyor. 1978 Malatya, Sivas ve Maraş katliamları böyle bir eksikliği daha açık bir biçimde ortaya çıkardı.


KATİLLER AÇIĞA ÇIKARTILMADI


Katillerin hepsi açığa çıkartılmadı, açığa çıkanlar da aklandı.

34 yıl geçmiş olmasına rağmen Maraş Katliamı'nın üstündeki sis perdesi tümüyle kaldırılamadı. Şehir dışından getirilen sivil faşistlerden 14'ünün ismi tespit edilmesine rağmen asker, MİT, MHP ve yargı işbirliğiyle yargılandıkları davada beraat ettirildi. Bu katiller, katliamlarına daha sonra da devam etti. Katliamda hiçbir MHP-ÜGD üyesinin yer almadığı doğrultusunda mahkeme kararı alınarak, bu faşist kurumlar aklandı.

MİT'in katliamda oynadığı rol bütün yönleriyle açığa çıkartılıp hesap sorulmadı. Katliamda yer alan bir kontrgerilla örgütlenmesi olan ETKO'nun faaliyetleri deşifre edilmedi, katliamda yer alan Pol-Bir üyesi polisler ise apar topar başka kentlere tayin edilerek yargılanmaları engellendi.

Katliamcılara silah ve patlayıcı sağlayan yüzbaşı yargılanmadı, katliamda pay sahibi olan, gözaltı ve tutuklama sürecinde katliamı devrimcilerin üzerine yıkmaya çalışan komutanların bu tutumu üzerinde durulmadı. Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in Maraş'a takviye kuvvetleri geç yollamasının nedeni sorulmadı, hesabını daha vermedi.

12 Eylül yargılamasında Maraş Katliamı gündeme gelse de katliamcıları aklamanın ötesine geçebilmesini ancak ezilenlerin baskısı sağlar. Maraş katliamının sadece iç bağlantıları değil, uluslararası bağlantıları da açığa çıkartılıp hesap sorulamazsa; Maraş, Sivas, Gazi, Roboski katliamlarına yenileri eklenmeye devam eder.

ETHA